Türk denizcilik tarihinin yakın dönemlerinde, efsaneleşmiş iki gemisi vardır. Bunlardan birisi savaş gemisi olan son dretnot Yavuz Sultan Selim kısa adıyla YAVUZ ötekide yıllarca halkın gönlünde taht kuran ünlü yolcu gemisi Gülcemal’dir. 1920 li ve 1930’l

Türk denizcilik tarihinin yakın dönemlerinde, efsaneleşmiş iki gemisi vardır. Bunlardan birisi savaş gemisi olan son dretnot Yavuz Sultan Selim kısa adıyla YAVUZ ötekide yıllarca halkın gönlünde taht kuran ünlü yolcu gemisi Gülcemal’dir.

1920 li ve 1930’lu yıllarda yaşan babalarımızın, dedelerimizden yıllarca dinlediğimiz manilere, türkülere karışmış özellikle de Karadeniz de yaşayan halkın dilinde masallaşmış her şeyi ile efsane olmuş bir Gülcemal  Bir Karadeniz manisinde söyle diyor;

Gülcemal dedukleri
Denizi elekleyi
Bacalari dumanli
Kıyılari bekleyi

Gülcemal Gülcemal
Savruluyi dumanıni
Aldın gittin yarımi
Yoktur senin imanın

Gülcemal Vapuru birçok edebiyatçımıza esin kaynağı olduğu gibi birçok yazarımız eserlerinde Gülcemal’den bahsetmiştir.  İlk aklıma gelen birkaç tanesini; Bedri Rahmi Eyüboğlu İstanbul Destanı adlı şiirinin bir bölümünde Gülcemal i aşağıdaki gibi anlatır.

İstanbul deyince aklıma martı gelir.
Yarısı gümüş, yarısı köpük
Yarısı balık, yarısı kuş.
İstanbul deyince aklıma bir masal gelir,
bir varmış, bir yokmuş.

İstanbul deyince aklıma Gülcemal gelir,
Anadolu'da, toprak damlı bir evde,
Gülcemal üstüne türküler söylenir.
Süt akar cümle musluklarından,
direklerinde güller tomurcuklanır.
Anadolu'da, toprak damlı bir evde çocukluğum,
Gülcemel'le gider İstanbul'a,
Gülcemal'le gelir.

Orhan Veli'nin "Sakal" adlı şiirinde Gülcemal;

Hangimiz bilir, benim kadar,
Karpuzdan fener yapmasını;
Sedefli hançerle, üstüne,
Gülcemal resmi çizmesini;

Sunay Akın, Cemal Süreyya için yazdığı şiirde de Gülcemal vardır;

Buz dağına çarptın mı bilmiyorum
ama titanik
gibi oldu batışın
bir sen vardın çünkü
şiirin dört bacalı şiiri
dalgaların kıyıya vurduğu
eşyalarını toplama telaşında
imgenin derin sularında
nefesleri yetmeyen lodosçular
bir gemi gibi batmak
yakışırdı sonuna
filikaya biniş sırasına benzeyen yaşantının
önce çocuklar
ve kadınlar
Gülcemal vapurunu hiç görmedim ama
tanıdığım cemal gül idi...
Bir türküde Gülcemal;
"Ey Gülcemal Gülcemal
Dört tane direğin var
Aldın gittin yarimi
Ne hain yüreğin var"


Gülcemal Vapuru ile acı anısı olanlar da vardır. 1924 Yılında Türkiye ve Yunanistan arasında imzalanan Mübadele Sözleşmesi gereğince Yunanistan’dan Türkiye’ye gelecek mübadilleri Selanik Limanından İstanbul ve İzmir Limanlarına taşımıştır. Bu mübadele Yunanistan’dan Türkiye’ye gelen ;  Fatma Teyze ile yapılan röportajda şöyle anlatıyordu bu hüzünlü yolculuğunu: At arabalarıyla Selanik'e gittik. Gemiye bindik. Sadece Krifçeliler değil, başka köylerin halkı da bindi gemiye. Kat kat bir gemiydi, biz en üstte geldik. Gemide çan çaldılar bir ara. Meğer ölü varmış. Ölü olunca çan çalarlarmış. Ölüyü ben de gördüm. Çarşafa sarıp, yallah denize attılar. Babama Rumca "yazık" dedim.

Babam da, 'gemide ölen varsa çan çalıp haber verirler. Haber vermezlerse fırtına çıkar gemi batarmış, ölüyü hemen vermek lâzımmış' dedi. Bilmem şaka bilmem doğruydu babamın söyledikleri";

Bursa Başköy’de yaşayan İbrahim Amca’nın şöyle diyor röportajında : 1924'ün Mart ayında yola çıktık. Cevat Dayımın köyü Sübulu'dan Yansata adındaki Rum bizi Selanik'e götürdü. Köyden beygirlerle yola çıktık, Paşaköprüsü'nü geçtik. Önce Kozana'nın Yankov Köyü'nde konakladık. Akrabalarımız vardı, onların yanında kaldık. Bu arada Yansata Kozana'dan otobüs kiraladı. İki üç hane bindik otobüse. Selanik'e varınca Yansata hepimizle helâlleşti ve ağlayarak geri döndü. Selanik'te bir barakaya aldılar bizi, aşı yaptılar. İkindi vakti Gülcemal Gemisi'ne bindik. Yemeklerimizi yanımıza almıştık, rahat sayılabilecek bir yolculuktan sonra İzmir'e yanaştık. İzmir'de iki gün kaldık.

Bu hüzünlü yolculuktan sonra Eskişehir’e yerleşen Hasan Cankurtaran anılarında: Cumhuriyet ilanından sonra 1924 ' te Lozan Antlaşması gereğince Türkiye'deki Rumlar Yunanistan ' a, oradaki Türkler de Anadoluya mubadele edildiğinden, bütün hayvanlarımızı, bağ, bahçe, tarla ve evlerimizi terkederek 24 Mart 1924 ' te Gülcemal Vapuru ile 400 kişi İzmir 'e çıktık diye bahseder.

Gülcemal Vapurunu ünlü edebiyatçımız Rıfat Ilgaz söyle anlatıyor; Bu vapurlar, Karadeniz’de İstanbul’dan Trabzon’a kadar gider ve tekrar geri dönerdi ve hemen hemen her limana uğrardı. İstanbul-Zonguldak-İnebolu-Sinop-Samsun-Ünye-Ordu-Giresun ve Trabzon’a kadar gider her limanda yolcu indirir, yük indirir ve yük ve yolcu alırdı. Sonra tekrar Trabzon’dan başlar geriye dönerek daha önce uğradığı limanlara tekrar uğrardı. Ünye’de bu yükleme ve boşaltma iki-üç saat kadar sürerdi. Ünye’den yolcu ve esnafın İstanbul’a gönderdiği, fındık, kendir, fasulye, mısır, elma ve benzeri şeyleri alırdı. Bu vapurlardan en meşhuru, benim yetişemediğim fakat adını çok duyduğum Gülcemal vapuru idi. Hatta Ünye’de bir deyim vardır, “Sakın Gülcemal vapuru gibi her yere uğramadan git gel”  derler.

Bu gemi halk arasında o kadar sevilmişti ki sanki efsaneleşmiş gibiydi  Karadeniz’de pek çok kişi, bu geminin bazı hastalıkları iyi edeceğine inanmaya başlamıştı. Rize’ye gelip de açıkta demirlediği zaman bazı kimselerin hastalarını tedavi etmek amacıyla onları bir kayığa bindirerek Gülcemal’in çevresinde yedi kez dolaştırdıkları anlatılır.

Gülcemal Belfast’ta efsane gemi TITANIC ’in sahibi olan White Star firması adına 15 Ekim 1874 tarihinde GERMANIC ismiyle denize indirilmiştir. 30 Mayıs 1975 tarihinde ilk seferine çıkan Avrupa ile Amerika arasında sadece denizyolu ile gidip gelinen yılların en lüks vasıtalarından biri olan Gülcemal’in boyu 142 metre genişliği: 14 metre su altında kalan kısmı 10 metre 5,071 gros ton ağırlığında geminin makineleri 5,000 beygir gücünde tripil  (Üç genişlemeli)  geminin 8 adet çift tabanlı kazanları vardı dakikada 52 devir yaparak dönen 7 metre çapındaki dev pervanesi bir teknik harikasıydı. Günde 85 ton kömür yakarak saatte 15 deniz mili üzerinde bir hıza erişebiliyordu. Bu eşsiz gemi ilk olarak1876 yılının Şubat ayında New York lima¬nından doğu yönünde çıktığı seferde, İngiltere'ye olan 2.894 millik me¬safeyi saatte ortalama 15.790 millik bir hızla geçmeyi başardı. Bu da sa¬atte yaklaşık 29.243 km. ediyordu. Atlantik’i en kısa zamanda keteden gemilere verilen “ Mavi  Kurdele “ ödülünü birkaç kez almayı hak etmiş gerçek bir transatlantik, bir denizler güzeliydi. 

1893 yılında Chicago açılan bir sergiye iştirak etmek için görevli olarak gönderilen Ubeydullah Efendi daha sonra yayınlanan hatıralarında gemide çiçek yetiştirilen bir bahçe olduğundan söz etmektedir. “ yemek masalarının donatılmasında her gün taze olarak bu bahçeden koparılan bu renk renk çiçekler kullanıldığı “  ayrıca ambarlarının belirli bir bölümünde de canlı inek beslendiğini inekler sefer esnasında sağılıp birinci mevki yolcularına kahvaltıda taze süt ikram edildiği belirtmektedir.

1902 Yılında gemiyi merkezi Liverpool’de olan Dominian Lines adlı vapurculuk şirketine satıldı. Geminin yeni adı “ Ottowa “Yeni sahibi bu gemiyle yedi yıl süre ile Avrupalı göçmenleri Amerika’ya göçmen taşıdı.

1910 yılında Nihad, Hamdi ve Abdurrahman Beylerden oluşan satın alma komisyonu tarafından beğenilip Osmanlı Seyr-i Sefain adına 25,112 altın liraya satın alındığı zaman 37 yaşında idi  yeni alınan gemiye Padişah Sultan V.Mehmet Reşat’ın annesi adı olan Gülcemal adı verildi. Yolcuların çok sevdiği bu gemi özellikle düzenli posta seferleri yapmaya başladığı Karadeniz halkının sevgilisi oldu.


1914 Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesinden bir süre sonra asker taşımada kullanılmağa başlandı, hatta bir ara hastane gemisi olarak ta hizmet verdi..  Gülcemal savunma amaçlı silahlandırıldı, ve Gelibolu cephesine birlikler taşıdı, ve Gelibolu’dan İstanbul’a dönerken 27 Şubat 1915 tarihinde İngilizlerin E-11 denizaltısı tarafından İmralı açıklarında torpilleyerek provasından büyük bir hasar verdi Gemi o zaman,  yaklaşık 4 bin asker taşıyordu ve gemi karaya oturmadan önce çıkan kargaşadan dolayı birkaç kişi hayatını kaybetti. İngiliz denizaltısı kumandanı, üç inçlik silahlarla birlikte donatılmış birlikleri taşıyan Gülcemal’i torpillediğini öğrenince, hemen Kraliyet donanmasından kan parası “blood Money” istedi. İngilizlerin o zamanki uygulamasına göre Denizaltı subaylarına, içinde düşman askeri olan silahlı gemileri saldırarak batırdıklarında kelle başına beş pound öderlermiş. Fakat karaya oturan Türk gemisinde sadece savunma amaçlı silahlı olduğundan, mahkeme İngiliz gemicilerin taleplerini reddetti. Gülcemal, tekrar çalışabilmesi için iki yıl süreceği bir onarım için İstanbul’a çekildi 

Savaş sonunda Gülcemal 1918–1919 tarihleri arasında Yunanistan ve Mısır’daki esir kamlarında tutulmakta olan Alman Askerlerini Wilhelmhaven ve Hamburg limanlarına taşıdı.

Gülcemal 1920–1921 yıllarında Dedeoğlu adlı bir Rum İşletmeci tarafından kiralanarak Köstence – İstanbul – Napoli ve Marsilya üzerinden New York’a dört sefer yaptı. Savaşlardan çok sıkıntı çeken Türkiye, yirminci yüzyılın başlarında hem İdaresini değiştirdi hem de idaresi altındaki bazı ülkelerden çekildi. Gülcemal, savaştan yenidünyaya, aynı gemide seyahat eden Müslüman, Yahudi, Yunanlı ve diğer milletlerden göçmenleri taşıyan birkaç Türk yolcu gemisinden en önemlisiydi. Gülcemal’de tipik birinci sınıf bileti yaklaşık 200 $, Okyanusu geçen çoğunlukla göçmenlerin oluşturduğu koğuş yolcuları için yaklaşık 35 $ idi. Amerika’da vatandaş olmak gayesinde olan birçok Türk’ü de taşıdı.

Deniz Tarihçisi yazar Eser Tutel Seyr-i Sefain Öncesi ve Sonra sı adlı kitabında Gülcemal’in Amerika gezisini şöyle anlatır. O eşsiz üslubuyla  “Gülcemal’in Amerika'ya yaptığı seferler, Türk basınında geniş ölçüde yer aldı. Çıkan yazıların arasında bu seferleri büyük bir başarı olarak gös-terenler olduğu gibi, Gülcemal’in başarısının çok abartıldığını ileri süren¬ler de vardı. İşte, 18 Aralık 1920 tarihli Vakit gazetesinde yer alan yazı:"Gülcemal Amerika'da  "Nihayet Gülcemal Amerika'ya geldi. Gülcemal’in buraya gelişi, gerek Amerikan muhitinde, gerek Türk muhitinde çok tatlı bir tesir yaptı. Yıl¬lardan beri vatanına hasret, gurbette düşmanlarının her günkü tahammül edilmez hareketleri altında biri birine sığınan, birbirine derin bir muhab¬betle bağlanan küçük, fakat çok samimi Türk muhitinde o kadar büyük bir zevk ve vecd uyandırdı ki, herkes ilk defa Atlantik'in üzerinde dalga-lanan Türk bayrağına mukaddes bir saygı hissiyle koştu, onu sevgili vata¬nının bir müjdecisi, manevi bir gölgesi olarak selamladı. Amerikalılar da akın akın Gülcemal’i, Türk kaptanlarını görmeye koştular. Bizi hala şal¬varlı, yatağanlı, göçebe ve vahşi olarak tanıyan Amerikalılar bir Türk kaptanının Atlantik'i geçmesine inanamadılar. Sinemacılar, fotoğrafçılar, gazeteciler vapura koştular. Bizim kaptanlar bir, iki gün yalnız objektifler karşısında sual yağmuruna tutulup durmaya mecbur oldular. Türk hükümeti, Amerika umumi efradında lehimize bir cereyan yapabilmek için, burada on binlerce. dolar sarf etse, bu kadar muvaffak olamazdı. Şimdiye kadar Atlantik'te ilk defa dalgalanan Türk bayrağı, Türklerin medeniyet alemine girmesi gibi telakki edildi." Ama, öte yanda gazeteci Refik Halit Bey (Karay), Gülcemal’in Ameri¬ka'ya yaptığı seferlerin başarısının böylesine abartılarak anlatılması karşı¬sında sinirleniyor, tayyarelerin kıtalararası uçuşlara hazırlandıkları o gün¬lerde gemilerin Atlantik'in iki kıyısını epey zamandan beri komşu kapısı yaptıklarını yazıyordu. Ona göre, bu seferlerin başarısını böylesine abart¬mak, bizleri gülünç duruma düşürüyordu. o güzelim Gülcemal rıhtıma bindirince... Ama bu seferlerin birinde, Gülcemal bir talihsizlik sonucu New York limanında yanaşacağı rıhtıma bindirerek hasara yol açtı. Amerikalılar ge¬miye tedbir koydular. Lütfü Kaptan, gemisini kişisel girişimleriyle haciz¬den kurtardı da, salimen İstanbul'a geri getirmeyi başardı. İstanbul lima¬nına girerken, çevredeki gemilerin düdükleriyle ve rıhtımda toplananla¬rın içten gelen alkışlarıyla onu karşılamaları görülecek şeydi. “


1923’ün Aralığı, Gülcemal Vapuru New York’da bulunuyordu. Bununla Geminin hareket saati geldiğinde, gemi süvarisi Hüseyin Lütfi Bey’in limandan ayrılma izni engellendi. Birkaç sene önce New York’da, İstanbul’a dönerken denize açılmaya uygun hale getirme bakımı için malzeme alımı faturalarının ödenmemesi sebebinden, Campbell and Stuart firması tarafından bir dava açıldı. Firma avukatı,  gemi ve personelle ilgili tartıştığından problem New York mahkemelerine intikal etti. Hüseyin Lütfi Bey Geminin yargılama alanı olamayacağını, onun bir devlet gemisi olduğunu ve ayrılış için iznin verilmesi gerektiğini beyan etti. Fakat gemi bırakılmadı. İki devlet arasında barış vardı, fakat Türkiye’nin Birinci Dünya Savaşı sürecindeki ittifakının Birleşik Devlerin düşmanı olmasından dolayı, diplomatik ilişki sıkıntılı idi  O süreç boyunca Gülcemal’e karşı hukuki dava başladı ve Birleşik Devletler hükümeti, Türkiye ile konsolosluk temsilcisi ve arabulucu yüksek komiser İspanyol Ramirez de Villa aracılığı ile ilişki kurdu. Yüksek Mahkeme, vapur kaptanının iddiasının geçerli ve diplomatik dokunulmazlığın bu durumda hukuksal olup olmadığına karar vermeliydi Sonraki 76 gün boyunca Türk gemisi, durumun tartışmalı olmasına rağmen denizcilik tevkifi altında olmasından, New York şehri limanından ayrılması engellendi. Süvarisi, mahkemede dokunulmazlığını korudu. Avukatı, Gülcemal’in, Denizcilik Bakanlığının taşımacılık İdaresi altında, tamamen Türk mülkiyetinde olduğunu delil gösterdi. Onlar(Avukatlar), Gülcemal’in personelinin Türk Devleti tarafından işe alındığını ve ücretlerinin verildiği ve alı konduğunda süvarisinin idaresinde olduğu, Deniz Polisi tarafından tutulduğunu söylediler. Tartışmalar devam etti, karşı iddia olarak vapurun kesinlikle Osmanlı Seyr-i Sefain İdaresinin mülkiyetinde olduğu, Türk Hükümetinin Denizcilik Bakanlığı üçüncü bölümüne savaşın galibi tarafından el konulduğu savunuldu. Gülcemal’de Türk bayrağının dalgalandığı, hem ulusal hem de ticari olarak kullanıldığı söylendi.  Avukatlar, şirketin tartışmalı konusu olan Süvarinin ve personelinin Türk hükümetinin taşımacılık gemisi idaresinde olduğu bilgisini temin etmesine rağmen, askeri taşımacılıkta kullanılmadığında, ticari amaçlar için geminin kullanıldığı genel uygulamadır. Türk donanmasındaki tüm gemilerin de Denizcilik Bakanlığının sorumluluğundadır. Uygulamada, askeriye veya donanmada fonksiyonları olmamasına rağmen Türk askeri subayları Seyri Sefain de yöneticidir. 

Jüri kararı 18 Şubat 1924’de geldi. Birleşik Devletler Yüksek Mahkemesi hâkimi McReynolds, Türk Donanmasının bir subayı olan süvarinin,  donanma ile ilgili veya askeri bir görev icra etmediğini, fakat ücret karşılığı yolcu ve malzeme taşımacılığı altında ticari amaçlı kiralandığını yazdı. Milliyetini herhangi bir otoriteye karşı göstermesi gerekmez. Mahkeme böylece Gülcemal’in, diplomatik temsil hakkını tanıdı ve gemi süvarisinin evvelki ödemelerini yaptıktan sonra New York’dan ayrılmasına izin verdi.

Gülcemal Amerika’ya sefer yapan ilk ticaret gemimiz olarak Türk Sivil Denizcilik tarihine geçti. Gülcemal Cumhuriyet döneminde Karadeniz, Ege ve Akdeniz hatlarında posta seferlerinde kullanıldı.


 
Mustafa Kemal Atatürk Gülcemal Vapurunda

Büyük kurtarıcı Mustafa Kemal Atatürk’ünde birkaç defa bindiği bir seyahatinde Gülcemal vapurunda çektirdiği bir resim ise yukarıda bu seyahat esnasında Gülcemal Vapurunun şeref defterine kendi el yazısı ile takdir ve teşekkür ifadelerinin yer aldığı şu yazıyı yazıyor “ Müdürü Umumi Bey Efendiye, Gemi Kaptanı ve bütün mürettebatına teşekkür ederim “  yazısı Türkiye Denizcilik İşletmeleri A.Ş. Tarih ve Sanat Merkezi’nde sergilenmektedir 


 
Gülcemal Vapuru Şeref Defteri Atatürk’ün kendi elyazısı ile yazdığı yazı Türkiye Denizcilik İşletmeleri A.Ş. Tarih ve Sanat Merkezi

Gülcemal 1937 yılında hizmet dışı bırakıldı. Kaptan İhya Görgün idaresinde Haliç’e girdi ve Camialtı Tersanesi önüne demirledi ta ki 1950 yılına kadar orada kaldı. Bunca yıl ayakta kalmasını bir savaş gemisi kadar sağlam olan teknesine borçluydu İkinci Dünya Savaşının o karalık günlerini Haliç’te bağlı olarak geçiren Gülcemal 75 yaşında iken sökülmek üzere 1950 yılında İtalyan’lara satıldı.


 
Gülcemal Vapuru Haliç'te Camialtı Tersanesinde bağlı

Geriye ne kaldı Gülcemal vapurundan bol bol hatıradan başka Türkiye Denizcilik İşletmeleri Genel Müdürlüğü’nün altında bulunan Tarih ve Sanat Merkezinde Tavan bordürleri, Piyanosu büyük kurtarıcı Atatürk’ün oturduğu ve Tavla oynadığı tavla masası ile sandalyesi kaldı


 
Atatürk'ün oturduğu Gülcemal Vapurunda ki tavla masası ve sandalyesi Türkiye (Denizcilik İşletmeleri A.Ş. Tarih ve Sanat Merkezi)